Eğitim alanındaki değişen ihtiyaçları karşılamak ve süreçleri etkili bir şekilde yönetmek amacıyla kilit bir rol oynayan eğitim yönetim sistemi platformları kullanıcılara kapsamlı çözümler sunmaya devam ediyor. Bu sistemler, öğrenci bilgilerini, ders programlarını, notları ve diğer önemli verileri merkezi bir platformda toplayarak kurum içindeki bilgi akışını düzenler. Ayrıca, öğretmenlere öğrenci performansını izleme, online sınavlar oluşturma ve iletişimi kolaylaştırma imkanı tanır.
İnovasyonun iş başarısı ve büyüme üzerinde kilit bir rol oynadığı bu çağda, muhtemelen "tasarım odaklı düşünme "terimiyle de karşılaşmışsınızdır. Bu terim, genellikle kıdemli liderler tarafından vurgulanan ve potansiyel çalışanların öz geçmişlerinde sıkça rastlanan bir kavramdır. Tasarım odaklı düşünme, tasarımcıların iş akışlarına dayanan bir ideoloji olmasına rağmen, temel amacı tüm profesyonellere, tasarımla doğrudan ilgili olup olmamalarına bakılmaksızın, sorunlara yaratıcı çözümler geliştirmek için standart bir inovasyon süreci sunmaktır.
Eğitim yönetim sistemleri de tasarım odaklı düşünme prensipleriyle entegre edildiğinde, bu sistemler öğretmenlere öğrenci performansını daha etkili bir şekilde izleme, özelleştirilmiş öğrenme materyalleri oluşturma ve iletişimi geliştirme imkanı tanır. Kullanıcı odaklı çözümler üretmeyi amaçlayan bu düşünme, eğitim sistemlerinin sadece teknik gereksinimlerle değil, aynı zamanda öğrenci deneyimi, öğretmen ihtiyaçları ve yöneticilerin karar alma süreçleriyle de uyumlu olmasını hedefler.
Tasarım odaklı düşünme, pratik ve yaratıcı problemlere çözüm bulmak için kullanılan bir metodolojidir. İsmi, çoğunlukla tasarımcıların benimsediği yaklaşımlardan gelmekle birlikte, kökenleri mimarlık, mühendislik ve işletme gibi çeşitli disiplinlere uzanır. Bu düşünme, kendisini sadece tasarıma has bir süreç olarak göstermese de farklı sektörlerde geniş bir uygulama alanına sahiptir.
Tasarım düşüncesinin, kullanıcı merkezli tasarımdan ayrı bir kavram olduğunu vurgulamak önemlidir. Bu düşünme, temelde insan odaklıdır; öncelikle bireylere odaklanarak, onların ihtiyaçlarını anlamaya ve bu ihtiyaçları karşılamak için etkili çözümler üretmeye yöneliktir. Bu, çözüm odaklı bir yaklaşımı içerir, yani sorunları çözmek için odaklı bir düşünce biçimidir.
Kullanıcı deneyimi tasarımında, kullanıcıların çevrelerindeki ve davranışlarındaki hızlı değişiklikleri anlamak ya da bu değişimlere etkili bir şekilde yanıt vermek için becerilerin geliştirilmesi ve artırılması büyük bir öneme sahiptir. Nobel Ödülü sahibi Herbert A. Simon' un 1969'da yayımlanan "The Sciences of the Artificial" adlı kitabında tasarım düşüncesinden bahsetmesinden bu yana, dünya giderek daha entegre ve karmaşık bir hal almıştır. Mimarlık, mühendislik ve diğer farklı disiplinlerden gelen profesyoneller, bu yaratıcı süreci modern çağın karmaşıklığına uygun şekilde evrimleştirmişlerdir. Çeşitli sektörlerden gelen 21. yüzyıl kuruluşları, bu düşünmeyi, ürün ve hizmet kullanıcıları adına değerli bir problem çözme aracı olarak görür.
Tasarım ekipleri, özellikle belirsiz veya kötü tanımlanmış sorunları çözme sürecinde bu düşünmeyi tercih eder. Bu yaklaşım, sorunları insan odaklı bir perspektifle yeniden çerçeveleme ve kullanıcıların gerçek ihtiyaçlarına odaklanma konusunda etkili bir araçtır. Tasarım odaklı düşünme, "kutunun dışında düşünmek" için diğer düşünme türleri içinde aslında en uygun olanıdır. Bu sayede ekipler, kullanıcı ihtiyaçlarına uygun yeni çözümler bulmak adına daha derin kullanıcı deneyimi araştırmaları yapabilir, prototip oluşturabilir ve kullanılabilirlik testleri gerçekleştirebilirler.
Bu düşünme, iş dünyasında benzersiz bir değer yaratma potansiyeli taşır ve özellikle Google, Apple ve Airbnb gibi öncü isimler, bu metodolojiyi benimseyerek önemli etkiler yaratmışlardır. Bu yaklaşım, önde gelen uluslararası üniversitelerde de giderek daha fazla ilgi görmektedir. Tasarım düşüncesini benimseyen ekipler, sıradanlıktan uzaklaşarak çığır açan çözümler geliştirme özgürlüğüne kavuşurlar. Bu, ekiplerin derin iç görüler elde etmelerine ve yenilikçi yanıtlar bulmalarına yardımcı olacak çeşitli uygulamalı yöntemleri içerir.
Stanford'daki Hasso Plattner Tasarım Enstitüsü, tasarım odaklı düşünmeyi beş aşamadan oluşan bir süreç olarak açıklar. Ancak, bu aşamalar genellikle sıralı olmayabilir; çoğu zaman takımlar bu aşamaları paralel ya da yaratıcı bir şekilde uygularlar ve bu aşamaları tekrarlayarak geliştirme sürecini devam ettirirler.
Kullanıcılarınızın gereksinimlerini anlamak için adımlar atmalısınız. Bu noktada, genellikle kullanıcı araştırmasıyla ilgili sorunu çözmeye odaklanmalısınız. Empati, özellikle tasarım düşüncesi gibi insan odaklı tasarım süreçleri için kritik bir unsurdur. Bu süreç, kendi dünya görüşünüzü bir kenara bırakmanıza ve kullanıcıların ihtiyaçları konusunda gerçek bir iç görü geliştirmenize olanak tanır.
Empati aşamasındaki bilgileri bir araya getirme zamanı geldi. Sonrasında gözlemleriniz üzerinde analiz yaparak, sizin ve ekibinizin belirlediği temel sorunları tanımlamak için bu verileri sentezlersiniz. Bu tanımlamalara problem ifadeleri denir. İlerlemeye geçmeden önce bu ifadelerle çalışmak fikir üretme sürecinizi hem daha odaklı hem de kullanıcı dostu hale getirmenize yardımcı olabilir.
Şimdi, yaratıcı düşünme sürecine giriş yapma zamanı geldi. İlk iki aşamada elde ettiğiniz sağlam bilgi tabanı, alışılmışın dışında düşünmeye başlamanızı sağlar. Sorunu farklı perspektiflerden değerlendirerek yenilikçi çözümler geliştirebilirsiniz. Bu aşamada beyin fırtınası, probleme farklı açılardan yaklaşma ve çeşitli çözüm önerileri üretme konusunda özellikle etkili olabilir.
Çözüm üretim sürecine girdiğinizde, bu aşama deneysel bir karakter taşır. Temel amaç, herhangi bir tanımlanmış sorun için en etkili çözümü bulmaktır. Ekibiniz, geliştirilen fikirleri değerlendirmek için ürünün maliyeti düşük, ölçeklenebilir versiyonlarını üretmelidir. Bu aşama, bazen sadece kağıt üzerinde prototip oluşturmayı içerir.
Çözümlerinizi test etme evresine geçtiğinizde, değerlendiriciler özenle hazırlanan prototipleri inceler. Bu aşama, bu düşünmenin temel ilkesine dayanır. Ekipler, genellikle sonuçları gözden geçirerek bir veya daha fazla sorunu tekrar tanımlama fırsatı bulurlar. Bu süreç, önceki aşamalara dönme esnekliği sunar, böylece daha fazla iterasyon, değişiklik ve geliştirme gerçekleştirilebilir. Ayrıca alternatif çözümler bulunabilir veya gereksiz olanlar eleme sürecine tabi tutulabilir.
Ticari, eğitimsel, kişisel veya sosyal bağlam da tasarım odaklı düşünme yaklaşımını benimsemenin pek çok avantajı bulunur. Bu düşünme, öncelikle yaratıcılığı ve yenilikçiliği güçlendirir. İnsanlar olarak genellikle eylemlerimizi şekillendirmek için biriktirdiğimiz bilgi ve deneyimlere bel bağlarız. Ancak, sorunları çözme noktasında bu yaklaşım, sıkışmış olduğumuz alışkanlıklar ve sınırlayıcı kalıplarla karşılaşmamıza neden olabilir.
Geleneksel yöntemleri tekrar etmek yerine bizi alışılmadık çözümler düşünmeye teşvik eder. Bu süreç, varsayımları sorgulamamıza, yeni yollar ve fikirler keşfetmemize olanak tanır. Genellikle problem çözmenin dengeli bir yaklaşımı olarak kabul edilir. Sadece duygu ve sezgiye değil, aynı zamanda analitik, bilimsel ve mantıksal düşünceye dayanır; bu iki yaklaşımın bir kombinasyonunu benimser.
Bu düşünmenin bir diğer önemli avantajı da insan odaklı olmasıdır. Bu yoğun şekilde empatiye odaklanma, işletmeleri ve kuruluşları, ürün ya da hizmetlerini kullanan gerçek bireyleri göz önüne almaya teşvik eder. Bu sayede de anlamlı kullanıcı deneyimleri oluşturmak konusunda başarıya ulaşma olasılıklarını artırır. Bu durum, kullanıcılar için daha iyi ve kullanışlı ürünlerin hayatlarını iyileştirmesi anlamına gelirken, işletmeler için mutlu müşteriler ve daha sağlıklı bir kâr getirisi demektir.
Tasarım odaklı düşünme kavramını öğrendiğimize göre şimdi bu yaklaşımın genel ürün tasarım sürecine nasıl uyduğunu düşünelim. "Yalın" ve "çevik" terimlerini daha önce duymuş olabilirsiniz ancak bir kullanıcı deneyimi tasarımcısı olarak bu üç yaklaşımın nasıl bir araya geldiğini anlamak önemlidir.
• Yalın UX, tasarım sürecini basitleştirmeye, israfı en aza indirmeye ve değeri en üst düzeye çıkarmaya odaklanan yalın üretim ilkelerine dayanır. Bu yaklaşım, iş birliği, hızlı geri bildirim toplama ve sürekli öğrenme üzerine kuruludur. Kararları mümkün olduğunca geç almak, hızlı teslimat yapmak ve ekip iş birliğine vurgu yapmak da temel prensipler arasındadır.
• Bu düşünme, yalın ve çevik şeklinde ayrı yaklaşımlar olarak görülse de, aslında bunları birleştirmek en iyi sonuçları sağlar. Şirketler ve ekipler yalın mı, çevik mi yoksa tasarım odaklı düşünme mi kullanacakları konusunda karar verirken bu yaklaşımları bir araya getirmek iş açısından verimli bir ürün geliştirme süreci oluşturmanın bir yolu olabilir. Her yaklaşımın kendi özellikleri olsa da, bu prensipleri birleştirmek, işlevler arası ekiplerin birlikte çalışmasını ve ortak bir vizyon oluşturmasını destekler.
• Tasarım odaklı yaklaşım kullanıcıyı sürecin merkezine koyarak belirli bir sorunu ele alır ve çözüm odaklı fikir üretimine odaklanır. Uygun bir çözüm geliştirildikten sonra ekipler arası iş birliğine ve silolar arası iletişime vurgu yaparak fikirleri hızlı bir şekilde test etmek ve geri bildirim toplamak gibi yalın ilkeleri birleştirir
Teknolojideki yenilikler ve değişen iş ortamları, proje yöneticilerinin rollerini ve hedeflerini dönüştürüyor. Bu dönüşümle birlikte Project Management Institue (PMI), Project Management Professional (PMP) sertifika sınavının içeriğini bu yılın başında değiştirdi.
Öğrenme şeklimizin kişiliğimize, beynimizin çalışma şekline, bulunduğumuz ortama ve kültüre bağlı olduğunu biliyor muydunuz?
Kişisel liderlik, yaşamın her alanında bireysel olarak bir üst noktaya çıkmamızı sağlayan en önemli yeteneklerden. Bu yeteneğin içinde bulunduğumuz dönemde aldığı kritik hal, hayatımızın direksiyonuna nasıl geçeriz gibi birçok soruya yanıt bulduğumuz webinarımızda, Kemal İslamoğlu bizlerle buluştu.