Herhangi bir şirkette yöneticilik pozisyonunda görev alan ya da çalışmak isteyen birinin duygu yönetimi becerilerinin gelişmiş olması çok önemlidir. Çünkü yöneticiler, birçok görevin yanı sıra zamanın ve kaynakların doğru kullanılmasından da sorumludur. İdari pozisyonlarda görev alanların verimli kaynak kullanımı dâhil tüm çalışma süreçlerini etkili şekilde idare edebilmeleri içinse profesyonel yetkinliklerin yanında duygu yönetimi becerilerine de sahip olmaları gerekir. Bunun için ise özellikle duygusal zeka çok önemlidir. Gelin, bu becerilerin neler olduğuna ve önemine birlikte bakalım.
Duygu yönetimini tanımlamak için önce duygu kavramının ne olduğunu anlamak gerekir. Amerikalı ünlü psikolog Daniel Goleman; duyguları "insanları hareket etmeye, yaşamaya, sürekli karşılaştıkları güçlüklerle baş etmeye sevk eden hisler" olarak tanımlıyor. Goleman'ın öfke, üzüntü, korku, mutluluk, şaşkınlık, tiksinme, empati ve kaygı şeklinde sıraladığı temel duygular; fikirleri, ilişkileri ve davranışları belirleyecek kadar önemli bir rol oynuyor.
Duygular, insanların hem özel hem iş hayatlarının geleceğini belirleyebilir. Şirketler açısından düşünüldüğünde duyguları entelektüel sermayenin temelindeki kavramlardan biri olarak değerlendirmek mümkün. Duygu yönetimi ise bireyin; kendisinin ve çevresindeki diğer kişilerin duygularını görmesi, tanıması, anlaması ve topladığı verileri pratiğe dönüştürebilmesi şeklinde tanımlanabilir.
İdari çalışanların duygu yönetimi becerilerine sahip olmaları; kendi hislerini yönetebilmeleri, performanslarını artırabilmeleri ve çalışanlarla ilişkilerini geliştirebilmeleri açısından oldukça önemli. Çalışanlarının duygu durumlarını fark edip yönetebilmeleri ise onların eylemlerini kontrol altında tutabilmeleri ve mevcut iş gücünden en yüksek verimi alabilmeleri için gerekli.
Duygu yönetimi, psikolojide duygusal zekâ kavramı ile ifade ediliyor. İlk olarak 1990 yılında alanında öncü psikologlar Peter Salovey ve John D. Mayer tarafından kullanılan duygusal zekâ kavramı, bireyin duyguları tanıma ve yönetebilme becerilerini ölçüyor. Salovey ve Mayer'in duygusal zekâyı açıklarken yararlandığı beş temel bileşen, yani duygu yöntemi becerileri ise şöyle sıralanıyor:
Öz farkındalık, bireyin kendi duygularını anlayıp doğru tanımlaması şeklinde özetlenebilir. Bu beceri, duygu yönetiminin temelinde yer alır. Bireyin yetiştirmesi gereken bir iş sebebiyle stres yaşayıp bu duyguyu öfkeye dönüştürmesi ve çevresine yansıtması, öz farkındalığının gelişmemiş olmasından kaynaklanır. Duygularını tanıyıp onların neden var olduğunu açıklayabilen bireyler, ruh hâllerini daha kolay kontrol eder. Gün içinde daha sağlıklı kararlar alabilir, hayata daha pozitif bir açıdan bakabilirler. Bu durumda kişisel sınırları koruyabilmek ve diğer bireylerle kurulan ilişkileri sağlıklı bir şekilde yürütmek de kolaylaşır.
Bireyin hissettiklerinin farkında olmasından sonraki en önemli adım, onları kontrol edebilmesi. Öz yönetim becerisini kazanan ve geliştirebilen bireyler, yoğun stres altındayken bile kendilerini sakinleştirebilirler. Hayat boyu karşılaşabilecekleri tüm kötü tecrübeleri kabul eder ve onları geride bırakmanın yollarını ararlar. Öz yönetim becerisi kazanılmadığında ise yoğun kaygıların arasında kaybolabilirler. Bu da onların hem özel hayatını hem kariyerini çıkmaza itebilir.
Farkındalık, hayatın daha kolay ve sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için oldukça önemli bir kavram. Öz farkındalık becerisine sahip birey; kendi hislerini, fikirlerini, yaşamını görüp anlayabiliyor. Ancak sosyal bir varlık olduğu için çevresinde yaşananlardan da haberdar olması gerekiyor. Sosyal farkındalık; bireyin etrafındakilerin yaşadıklarını, davranışlarını ve ruh hâllerini gözlemleyip anlayabilmesiyle ilgili bir beceridir. İnsan ilişkileri için epey önemli olan bu beceri, iş hayatında da başarıyı ve performansı etkiliyor. Özellikle yöneticilerin idare ettikleri çalışanları gözlemlemesi, yaşadıklarını ve davranışlarını doğru yorumlayabilmesi gerekiyor.
Duygusal zekânın beş önemli bileşeninden biri de ilişki yönetme becerisidir. Bireyin insan ilişkilerini sağlıklı bir şekilde ilerletebilmesi için bu beceriye sahip olması gerekiyor. Duygusal zekâ becerilerine sahip biri, ilişkilerinde karşılaştığı sorunları çözerken kendinin ve karşısındakinin duygularını görüp anlayarak probleme akılcı ve çözüm odaklı şekilde yaklaşıyor. Yöneticilikte de kriz yönetimi ve sorun çözme gibi beceriler, ilişki yönetimine bağlı olarak gelişiyor.
İnsan ilişkileri karşılıklı olarak ilerlediği için her bireyin tıpkı kendi duyguları gibi çevresindekilerin hislerini de tanımlaması, anlaması ve idare edebilmesi gerekiyor. Duygu yönetiminin temel taşlarından biri olan empati, "başkalarının duygularının farkında olma hâli" şeklinde tanımlanabiliyor. Empati becerisine sahip bir yönetici, çalışanlarının hislerini ve arzularını doğru şekilde analiz edebilir. Bu sayede muhtemel sorunları önlemesi ve iş birliği bilincini güçlendirmesi kolaylaşabilir.
Şirketlerin iş gücünü, kaynaklarını ve zamanını en verimli şekilde değerlendirebilmesi oldukça önemlidir. Bu noktada yöneticilerin çalışanlarla ilişkilerini en iyi seviyelere taşıması ve çalışan bağlılığını artırması da mühim bir konu. Buna giden yol ise yöneticinin duygu yönetim becerilerinden geçiyor.
Duygu yönetim becerileri gelişmiş bir yönetici; daha önce de belirttiğimiz gibi kendi duygularını, davranışlarını ve eylemlerini kontrol ederken çalışanların hislerini de görebilir, onlarla empati kurarak arzu ve beklentilerini anlayabilir. Böylece ideal bir çalışma ortamı oluşabileceği gibi hislerinin ve ihtiyaçlarının önemsendiğini gören çalışanın işletmeye duyduğu bağlılık artabilir. Bu sayede çalışan, o işletmeyi evi gibi benimseyebilir ve kendini işine adayarak büyük bir özveriyle çalışabilir. Entelektüel sermayenin önemli bir bileşeni olan insan sermayesinin değeri arttığında gelişen işletmeler başarıya ulaşabilir.
İyi ilişkiler, iş birliği ve yardımlaşma gibi değerler üzerine kurulu bir kurum kültüründe duygu yönetimi becerilerinin önemi ortada. Peki, bu beceriler sonradan kazanılabilir mi? Bu sorunun cevabı "Evet.". Duygusal zekânın tüm bileşenleri, hayat boyu kazanılan deneyimler ve alınan eğitimler sayesinde sonradan öğrenilebilir ve geliştirilebilir.
İdari pozisyonlarda çalışanların bu becerilerinin geliştirilmesi de elbette mümkün. Pek çok şirket, çalışanlarının bu konuda teorik ve pratik eğitimlere katılarak geliştirilmesi için ciddi yatırımlar yapıyor. Bu eğitimlerin sonuçları, kişiye özel değerlendirmeler ile takip edilerek çalışanların gelişimi de gözlemleniyor.
Teknolojideki yenilikler ve değişen iş ortamları, proje yöneticilerinin rollerini ve hedeflerini dönüştürüyor. Bu dönüşümle birlikte Project Management Institue (PMI), Project Management Professional (PMP) sertifika sınavının içeriğini bu yılın başında değiştirdi.
Öğrenme şeklimizin kişiliğimize, beynimizin çalışma şekline, bulunduğumuz ortama ve kültüre bağlı olduğunu biliyor muydunuz?
Kişisel liderlik, yaşamın her alanında bireysel olarak bir üst noktaya çıkmamızı sağlayan en önemli yeteneklerden. Bu yeteneğin içinde bulunduğumuz dönemde aldığı kritik hal, hayatımızın direksiyonuna nasıl geçeriz gibi birçok soruya yanıt bulduğumuz webinarımızda, Kemal İslamoğlu bizlerle buluştu.